YABANCILAR ÜLKEMİZİN DÜZENİNİ BOZMUŞ!

YAZAR İBRAHİM ERDEM KARABULUT
NE GÜZEL AKTARDI.

YABANCILAR ÜLKEMİZİN DÜZENİNİ BOZMUŞ!

Toplumumuzun yarısından fazlası gibi bende toplu taşıma araçlarını kullanıyorum.
Metro, Metrobüs, Tramvay, Vapur ve Minibüs gibi.
Bu nedenle birçok birey gibi gözlemliyor, bakıyor, görüyorum, geldiğimiz noktayı analiz ediyorum.
Uzun zamandır toplu taşıma araçlarında halkın gördüğü ve gördüklerini paylaştığı konu ise toplu taşımalarda yabancıların çokluğu.
Yabancıların yüksek sesle konuştuğu, gençlerinin saygısız olduğu, yaşlılara yer verilmediği gibi problem gördükleri konular.
Peki biz toplum olarak gözümüze sokulan parmağı neden görmüyoruz-da başkalarının gözündeki bir kılı anında görüyor ve abartarak anlatıyoruz.

Toplumun geldiği nokta net anlaşılıyor-ki; bizler toplu taşıma araçlarına bindiğimizde ülkemizdeki yabancıların kalkıp bize yerlerini vermesi, sus pus olmaları, misafir olduklarını hatırlayıp saygı göstermeleri, biz ne yaparsak yapalım tahammül etmeleridir düşüncesini görmekteyiz.

Toplum olarak biz kendi gençliğimize adeta yüz çevirmiş bir durumda onlara bakmayıp sadece yabancıların tutum ve davranışlarına bakarak sürekli pompalanan yabancı düşmanlığını saplantı haline getirmişiz

Toplumumuzun Ahlaki, Siyasi, Ticari, Ekonomik, Kültürel yapısının bozulma nedenini yabancılara yüklemiş durumdayız.

Gençlerimiz iyi veya kötü bu ülkenin geleceği olarak gördüğümüzde özgürlük adı altında yaşadıkları, yaptıkları akıllara durgunluk verecek türden olduğunu hepimiz biliyoruz, nedense konuşmuyoruz, konuşamıyoruz, hoşgörülü olmaya çalışıyoruz.

Bu konuda (Z) kuşağı denen gençlerimizin yetiştirilmesi biz en küçük toplum aileler tarafından gerçekleşti.
Onların bu hatalı tutum ve davranışlarını sorgulayabilmek için önce biz kendimizi sorgulayıp “biz nerede hata yaptık” demeliyiz.

Çocuklarımız başkasının çocuğundan geri kalmasın diye milyonluk telefonlar, tabletler almamız ekonomik durumumuza bağlı olsada bu düşüncemizin bu telefonları alamayan binlerce ailenin çocukları karşısında düştükleri durumun toplum üzerindeki etkisini hesapladık-mı?

Saçlarını (Tavuz Kuşu) gibi rengarenk boyayan genç erkek ve kızlarımızın moda diye ses çıkarmayıp onlara eşlik ederek kendimizde aynı şekillere bürünürken çocuklarımızın yarınlara hazırlamanın bu olmadığını farkedemedik.

Kollarına, bileklerine, boyunlarına, göğüslerine yaptırdıkları dövmelere aldırış etmedik, bizde Anne olarak omuzlarımıza, popomuza, ensemize aynı dövmelerden yaptırarak daha özgür olduğumuzu kanıtlamaya çalışırken rol model olduğumuzu hatırladık mı?

Kulaklarına bir küpe yerine onlarca demir halka takılırken kızım, oğlum nedir bu diye sorgulamamızın sonucunda kaşlarına, burunlarına hatta göbeklerine taktıkları metal halkalara gençtir bunlar, bir hevesle yapıyorlar, modaya uyuyorlar diye geçiştirmedik-mi?
Diz üstü etekler, Mini, Midi derken kilotsuz gezmelerine “zamane gençliği” diyerek hoşgörü ile bakmadık mı?

Pantolonların rafa kaldırılıp adeta kilotlu çorap misali vücutlarının en ince ayrıntısının belli olduğu adına (tayt) denen kıyafete göğüslerinin sadece meme uçları kapalı olan bir karış sütyen misali kıyafetlerle sokaklara çıkmalarına eşlik eden Anneler adeta kızlarıyla bu giyimde yarışır bir hal alırken babalar sadece seyirci kalmadımı?

Şimdi bu kaybettiğimiz kuşağı toplayabilmek için “Aslına Rücu Ederler” temenni sinden başka ne düşünüyoruz?
Bu gençliğin toplu taşımada yaşlılara, hamile ve çocuklu kadınlara, engellilere yer vermesini beklemeyi bırakalım onlar için ayrılmış koltuklardan dahi kalkmalarını isterken alınan yanıtları hepimiz, hepiniz çok iyi biliyorsunuz.

Genç kızlarımızın adeta erkek çocuklarını kıskandıracak derecede sinkaflı küfürler ettiğini duymayanınız varmı? Cinselliği sonuna kadar yaşayan henüz çocuk diyemeyeceğimiz yaştaki genç kızlarımızı görmezden geldiğimiz bir ortamda sokakta öpüşmenin, sevişmenin özgürlük olduğunu toplumun neredeyse tamamı kanıksadı?

Ülkemizin bir sahil kentinde çıplak kişilerin ulu orta cinsel ilişkiye girmesini tepkiyle ilk kez görmüşler gibi kıyameti koparanlar bulundukları il ilçe içerisinde gençlerin yoğun gittiği kafelerde farksız bir ortam olmadığını göreceklerdir.

Keza her ilimize eğitimin daha düzgün, daha verimli olması için açılan yüksek öğrenim kurumlarının kantin ve bahçelerini görmemek sadece korkularımızdan kaçmaktan ibarettir.
Toplum olarak geleneklerimizden gelen genlerimizden dolayı kimse benim kızım, benim oğlum böyle değil dese-de genelde bunu çocuklarına yakıştırmayan ebeveynlerin çocuklarının böyle olduğu yapılan bir küçük araştırmayla ortaya çıkacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir